![]() |
Hz. Davut'un kitabesi |
çözemedi. Hz. Davut peygambere izafe edilen kılıç ve onun bir çeşit kripto metodu ile yazılmış kitabesinden bahsediyoruz. İlginç olan ise kitabede, sadece geçmişte kılıcın başından geçmiş olanlardan değil, gelecekte geçecek olanlardan da bahsetmesi.
Osmanlı’nın (Yavuz Sultan Selim dönemi)
Mısır’ı fethedeceği otuz yıl öncesinden yazılı olarak kehanet edilmiş ve “Mısır
Fethi” kitabedeki gerçekleşmiş kehanetlerden biri… Kitabe, Osmanlının bitişini
de haber veriyor. Ama bizler için asıl merak konusu olan, ondaki, geleceğe ait
büyük kehanetin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği.

Bu kitabın 38. ve 39. sayfalarında kılıç
ve kitabesiyle ilgili eski müze müdürü Tahsin Öz’ün yazdıklarını aynen
aktaralım:
“Bu kılıç, envanteri yapılmak üzere
açıldığı sırada, tabanı diğer kılıçlara nazaran daha kalın bir pas tabakası
altında idi. Mütehassıs memurlar elile temizlenince, üzerinde insan resimleri
ve yazılar bulunmuş ve bunların etüd mevzuu olduğu belirmiştir.
![]() |
Kılıcın kabzası ağaç üzerine siyah meşin
kaplı ve balçağı demirdendir. Uzunluğu 101 santimdir. Tabanı geniş iki ağızlı
ve ucu sivridir. Tabanın kabzaya yakın kısmında bir insan resmi bulunmakta olup
bir elinde kılıç ve diğer elinde bir kafa tutmaktadır. Bunun altında gayet
yüzden hâk edilmiş arabca bir satır bulunmakta olup yazıların arasında cinsini
tesbit edemediğimiz (belki Nabatî) bir çeşit yazı daha bulunmaktadır. Son
satırda Davud, Süleyman, Musa, Harun, Yuşa, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed
isimleri okunabilmektedir.
Bu kılıcın demiri beyaz madenden olup
fevkalâde keskin ve emsaline tesadüf edilemeyecek bir hususiyet arzetmektedir.
Ancak üzerindeki kısmen okunabilen yazılardan mahiyetinin tesbiti imkâsızdı.
Bir müddet sonra sarayın Emanat Hazinesi denilen deposundaki eserler tasnif
edildiği sırada bakır bir kitâbe dikkatimizi celbetti. Çünkü üzerinde,
kılıçtaki resimlerin ayni bulunuyordu. Bu kitabenin bir tarafı 32 satır arabça
ve diğer tarafındaki 28 satır da sözü geçen yazı karakterinde idi. Buradaki
resim kılıca nazaran daha bariz görülüyordu.
(…) Altında gemiye müşabih bir resim
bulunmakta ve baş tarafında 888 tarihi yazılıdır.”
Kılıç ve kitabesiyle ilgili bu teknik
bilgilendirmeyi yaptıktan sonra Tahsin Öz, kitabenin hülâsasına geçer. Asıl
garipliklerin birbirine geçtiği yer burasıdır.
Bu garip kitabenin bir yüzünde,
kılıçtakine benzer şekilde (resimde görüldüğü gibi) bir elinde kılıç ve bir
elinde de kesik baş tutan figür bulunur; ancak aralarında küçük gibi görünen
büyük farklar vardır. Şöyle ki: Kılıçtaki adam resminin -anlaşılmaktadır ki bu
resim Hz. Davud’u temsil etmektedir- kafasında huni şeklinde bir külah varken
kitabedeki figürün kafasında iki boynuz vardır. Bu durum figürün ayaklarıyla
birlikte değerlendirildiğinde bariz bir şekilde anlaşılmaktadır ki bu resim bir
cini temsil etmektedir. Çünkü cinin ayakları gibi görünen (yani göstermelik
olan) iki şekil aslında ayak değil, Arapçadaki ? (Tı) harfidir. ? (Tı)
harfleri, resimden hariç tutularak bakıldığında cinin geriye doğru kıvrılmış
ayaklarını görülmektedir. Resim, altıdaki vefklerle beraber
değerlendirildiğinde bir tılsıma benziyor.Belki de kılıcın, koruyucu tılsımı
olarak yapılmıştır.
Bir elinde kılıç, diğer elinde kesik baş tutan
(kesik baş biraz silik hâldedir) ve
Hz. Davut’un Calut’u öldürmesi olayını
betimleyen figür kılıç üzerine resmedilmiş.Bakır kitabenin cin resmi bulunan
yüzünde, hangi dil ve alfabe ile yazıldığı anlaşılmayan bir metin dikkat
çekiyor. Müzenin eski müdürü Tahsin Bey’in “Nabatice olabilir” dediği bu
yazıların, vefk yani cinlerle alakalı tılsım yazıları olduğu, gizli ilimlere
aşina olan herkes tarafından anlaşılabiliyor. Tarihçiler de vefk meselesini iyi
bilir. Dolayısıyla Tahsin Bey de muhtemelen bu yazıların vefk olduğunu tahmin
etmiş ancak akademik ve resmi bir tarzda yazdığı kitabından dile getirmek
istememiş olabilir.(?) Vefkler birçok farklı gizli alfabe ile yazılabilirler;
buradaki ortak vefk karakterlerini ise hem kılıçta hem de kitabede
görebiliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder